Mehmet Güven Karaoğlu Yazdı "Emânet, Şehremini, Belediye Başkanı"

1854 yılında Kırım Savaşı sırasında İstanbul'da yerel hizmetlerde yaşanan sorunlar, Osmanlı'da modern belediyeciliğin temellerini atacak bir yapının kurulmasına yol açtı. Bu bağlamda, İstanbul'da Şehremâneti adıyla ilk modern belediye yapısı oluşturuldu. "Şehremâneti" adı, "emânet" ve "şehir" kelimelerinin birleşiminden türedi ve şehri yönetmek için oluşturulan yeni sistemin temelini attı. Şehremâneti, yürütme yetkisini taşıyan şehremini ve karar alma görevine sahip şehir meclisi olmak üzere iki ana organdan oluşuyordu. Bu yapının amacı, şehirdeki hizmetlerin düzenlenmesi ve denetimi sağlamaktı. İstanbul’daki yönetim yapısı, alt belediye bölgelerine ayrıldı ve bu bölgelerdeki yerel yöneticilere belediye reisi unvanı verildi. Şehremâneti, Osmanlı'nın geleneksel yönetim anlayışını modern belediyecilikle harmanlayarak, İstanbul’da şehir yönetimi için önemli bir dönüm noktası oldu.

Haber Giriş Tarihi: 06.12.2024 02:07
Haber Güncellenme Tarihi: 06.12.2024 02:07

Emin, "güvenilir" anlamına gelir. Kalbinde korku olmayan, emniyet içinde yaşayan, haksızlık ve hıyanetten uzak duran, kendisine itimat edilen kişi olarak tanımlanır. Arapça kökenli bu kelime, "güvenmek" ve "korku ve endişeden emin olmak" anlamına gelen emn kökünden türemiştir. Emânet kelimesi ise aynı kökten gelir ve hıyânetin zıddı olarak kullanılır. Emânet, "güvenilen bir kişiye geçici olarak koruması için bırakılan şey" anlamında da yaygın bir şekilde kullanılır.

Emânet, belirli bir süre sonra geri alınmak üzere birine emanet edilen maddi veya manevi hakları ifade eder. Bu kavram; ücret, kira, ortaklık hakkı ve buluntu gibi maddi hakların yanı sıra iman, ibadet gibi dinî yükümlülükleri; beden ve ruh sağlığı, servet, makam ve mevki gibi imkân ve sorumlulukları; ayrıca sözleşmelere sadakat, ev ve aile mahremiyetine saygı, sır saklama ve selâma karşılık verme gibi ahlaki ve toplumsal kuralları da kapsar.

"Emin" kelimesi, emânet edilen şeyleri koruma ve gerektiğinde geri verme sorumluluğu olan güvenilir kişi anlamında da kullanılır. Emin kişi; sorumluluk bilinci yüksek, dürüst ve güvenilir olmalıdır. Bu bağlamda "emin" kelimesi şu temel özellikleri içerir:

Güvenilirlik: Emin kişi, kendisine güven duyulan biridir. Emânet edilen şeyleri koruyacağına ve gerektiğinde eksiksiz bir şekilde teslim edeceğine inanılır.

Sorumluluk: Emin kişi, kendisine emânet edilen şeyin sorumluluğunu üstlenir ve ona zarar gelmemesi için çaba gösterir.

Dürüstlük: Emin kişi, dürüst olmalıdır. Emânet edilen şeyler konusunda yalan söylemez, aldatmaz ve hile yapmaz.

Sadakat: Emin kişi, verilen görevi sadakatle yerine getirir. Emâneti sahibine geri verme konusunda güvenilir ve bağlıdır.

Emânet Bilinci: Emin kişi, emânetin kıymetini bilir ve ona uygun bir şekilde davranır. Emâneti koruma ve gerektiğinde sahibine teslim etme bilincine sahiptir.

Toplumsal ve Yönetimsel Önemi

“Emin” kavramı hem bireysel ilişkilerde hem de toplumsal hayatta büyük öneme sahiptir. Güvenilir ve sorumluluk sahibi bireylerin varlığı, toplumda güven duygusunu güçlendirir ve sosyal ilişkilerin sağlıklı bir şekilde devam etmesine katkı sağlar.

Devlet yönetiminde ise emânet kavramı adaletle birlikte ele alınır. "Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder" (en-Nisâ 4/58) meâlindeki ayette, ahlak ve hukukun temel ilkeleri olan emânet ve adalet birlikte zikredilmiştir. Bu ilkeler, değerlerin, aklın, ahlakın ve uygulamanın bir bütün olarak işlemesi gerektiğini ortaya koyar.

Devlet yöneticilerinin hem emânet ehli hem de adalet ehli olmaları, ayette açıkça vurgulanmaktadır. Kamu yöneticilerinin emânet ehli olmaları, ülke kaynaklarını halka adil ve dürüst bir şekilde dağıtmalarını ifade eder. Adalet ehli olmaları ise aldıkları tüm kararlarda hak ve hukuka riayet etmeleriyle mümkündür.

Diğer taraftan, insanların üstlendiği makam ve görevlerin birer emânet olduğu özellikle vurgulanmaktadır. Bu anlayış, Osmanlı Devleti'nde geniş bir uygulama alanı bulmuş ve birçok hizmet, güvenilir kişiler olan "emin"ler eliyle yürütülmüştür.

Osmanlı'da Eminlik Görevleri

Osmanlı teşkilatında "emin" unvanı, sorumluluk bilinciyle hareket eden ve belirli alanlardaki işlerin yürütülmesinden sorumlu olan kişilere verilmiştir. Bazı önemli eminlik görevleri şunlardır:

Matbah Eminliği: Sarayın mutfağı olan Matbah-ı Âmire’nin tüm ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu kişidir. Darphâne Eminliği: Devlet darphânesinde paraların basılmasından ve ilgili işlerin yürütülmesinden sorumlu kişidir.Arpa Eminliği: Istabl-ı Âmire olarak bilinen padişah ahırlarına arpa ve diğer malzemeleri sağlamakla görevlidir.Askerî ve Yapısal Alanlardaki Eminlikler

Osmanlı ordusunda ve devlet yapılarında da çeşitli eminlikler bulunmaktaydı:

Tophâne, Cebehâne, Tersane ve Baruthâne Eminleri: Silah, mühimmat, tersane işleri ve barut üretimi gibi stratejik alanlarda görev alırlardı.Bina Eminleri: Büyük yapıların giderlerini karşılamak, hesaplarını tutmak ve inşaat işlerini denetlemekle yükümlüydü. Şehremininin Görevleri

Osmanlı saray teşkilatında dört önemli eminden biri olan şehremini, hem saray hem de kamu hizmetlerinde kritik görevler üstlenirdi. Şehremininin görevleri arasında şunlar yer alırdı:

Saraya ve kamuya ait binaların onarım ve inşası için malzeme sağlamak. İnşaatların denetimini yapmak ve işçilerin ücretlerini ödemek. Galata Sarayı ve İbrâhim Paşa Sarayı’nın yiyecek ve giyecek masraflarını karşılamak. Eski ve Yeni (Topkapı) sarayların ve padişah hareminin maaşlarını ve giderlerini yönetmek.Osmanlı Şehir Yönetiminde Eminlik

Osmanlı şehirlerinde yerel hizmetlerin organizasyonu, günümüzdeki belediyelerden farklı bir yapıya sahipti. Belediyeye benzer bir merkezi kurum yerine, çeşitli kamu kurumları ve sivil organizasyonların bir arada çalıştığı bir sistem uygulanmaktaydı. Bu sistemde "emin"ler, toplumun güvenini kazanmış bireyler olarak önemli bir rol oynardı ve hizmetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine katkı sunarlardı.

Osmanlı şehir yönetim sistemi, kamu görevlileri ve sivil aktörlerin birlikte çalıştığı, çok yönlü bir organizasyon yapısına dayanıyordu. Bu sistemde, kamu görevlileri ve sivil toplumun farklı alanlardaki fonksiyonları, yerel hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesine katkı sağlıyordu.

Kamu Görevlileri ve Fonksiyonları

Şehir yönetiminin kamu kanadında, kadı, muhtesip, subaşı ve mimarbaşı gibi görevliler yer alıyordu.

Kadı: Adaletin sağlanması ve hukuki düzenlemelerden sorumlu kişi.Muhtesip: Çarşı ve pazarlarda fiyat denetimi ve kamu düzeninden sorumlu görevli.Subaşı: Güvenlik ve asayişin temininden sorumlu idareci.Mimarbaşı: Şehirdeki mimari projeler ve inşaat faaliyetlerinin denetiminden sorumlu kişi.

Kamu görevlileri, düzenleme, koordinasyon ve denetim gibi fonksiyonlar üstleniyordu. Bu fonksiyonların yasal dayanağı, padişah fermanları, örfî hukuk, teamüller ve içtihatlardan oluşan normlar bütünüydü.

Sivil Kesim ve Örgütlenme

Sivil kesimde ise yerel hizmetlerin yürütülmesine katkı sağlayan vakıf, lonca ve mahalle yönetimleri gibi oluşumlar bulunuyordu.

Vakıflar: Sosyal hizmetlerin finansmanını ve yürütülmesini üstleniyordu.Loncalar: Meslek gruplarını temsil eden örgütlenmelerdi ve ekonomide önemli bir rol oynuyordu.Mahalle Yönetimleri: Yerel sorunların çözümünde etkili bir mekanizma olarak işlev görüyordu.Şehir Kethüdâları

Osmanlı’da kaza merkezi konumundaki yerleşim birimlerinde, devletle halk arasındaki malî ilişkileri yöneten şehir kethüdâları bulunurdu. Bu kişiler, halkın temsilcisi ve padişah emirlerinin halka iletilmesinde resmî görevlilerin yardımcılarıydı. Şehir kethüdâları, eşraf ve âyan denilen, hem halk hem de devlet nezdinde itibar gören şehir ileri gelenleri arasından seçilirdi.

Eşraf ve âyan, halkın taleplerini yönetime ileten ve yönetimin kararlarını halka aktaran bir köprü işlevi görürdü. Bu sistem, merkezi otorite ile yerel halk arasında bir denge ve iş birliği mekanizması oluşturarak, yerel hizmetlerin düzenli şekilde yürütülmesine olanak tanırdı.

Osmanlı döneminde şehir yönetiminde önemli bir kavram da şeyhülbeled idi. İlk olarak 18. yüzyılda ortaya çıkan şeyhülbeledlik, şehir halkını temsil eden, devletin aldığı kararların uygulanmasında, vergi dağıtımında ve toplanmasında aracı rol üstlenen bir görev olarak başlamıştır. Görevi, şehir kethüdâsı ile benzerlik gösterse de, daha sonra özellikle Kahire'de, idareyi elinde tutan Memlük beyleri için kullanılmaya başlanmıştır.

Klasik Dönemde Şehir Yönetimi

Klasik Osmanlı döneminde şehirlerin yönetim organizasyonu çok sayıda görevliden oluşuyordu. Ancak, şehrin yönetiminde yetki ve sorumluluk bakımından kadı en öne çıkan figürdü.

Kadı’nın Görev ve Yetkileri

Kadı, yargı görevlerinin yanı sıra mülki ve yerel hizmetler alanında da etkiliydi. Şehir yönetimindeki sorumlulukları şu iki ana başlık altında toplanabilir:

Yerel Hizmetlerdeki Yöneticilik Rolü:

Kadı, emrindeki muhtesib ve subaşı gibi görevlilerle yerel hizmetlerin düzenlenmesini sağlardı.Mimarbaşı gibi diğer kamu görevlileriyle iş birliği yapar, hem yargı desteği sağlar hem de denetim yetkisini kullanırdı.

Sivil Organizasyonlar Üzerindeki Denetim Yetkisi:

Kadılar, vakıf, lonca ve mahalle gibi yerel hizmetlerin sunumunda etkili olan organizasyonlar üzerinde denetim yetkisine sahipti.Bu organizasyonların düzgün işlemesini sağlamak için hukuki ve idari destek sunardı.19. Yüzyılda Şehir Yönetimindeki Değişimyüzyılda dünyada ve Osmanlı Devleti’nde yaşanan ekonomik, siyasi, toplumsal ve idari değişimler, klasik Osmanlı şehir yönetimi organizasyonunu etkiledi. Modernleşme sürecinin bir parçası olarak, geleneksel sistem yerini modern belediye modellerine bıraktı.

Bu değişimle birlikte:

Şehirlerdeki kamu hizmetleri modern kurumlara devredildi.Yerel yönetim anlayışı, daha merkezi ve organize bir yapıya dönüştü.Belediye teşkilatları, çağdaş şehircilik anlayışıyla yeniden şekillendi.

Bu dönüşüm, Osmanlı şehirlerinin yönetiminde köklü bir paradigma değişikliği yaratarak, modern belediye yapılarının temelini oluşturdu.

1854 yılında Kırım Savaşı sırasında İstanbul’da yaşanan yerel hizmet sorunları, modern belediye yönetimine geçiş sürecini hızlandırdı. Bu dönemde, Osmanlı Devleti’nde ilk modern belediye yapısı olan Şehremâneti kuruldu. Bu yapı, hem Osmanlı geleneklerini hem de dönemin modern yönetim anlayışını yansıtarak yeni bir sistem oluşturdu.

Şehremâneti’nin Yapısı

Şehremâneti, adını “emânet” ve “şehir” kelimelerinin birleşiminden aldı. Osmanlı yönetim anlayışında, halkın ve şehrin yöneticilere emânet olarak görülmesi, bu isimle de sembolik bir şekilde ifade edildi.

Şehremâneti’nin iki temel organı vardı:

Şehremini:

Belediye başkanı konumunda olan bu kişi, yürütme yetkisine sahipti.“Şehir” ve “emin” kelimelerinden türetilen bu unvan, klasik dönemde kamu binalarının inşasından sorumlu olan “şehremini” kavramına dayanıyordu. Yeni belediye sisteminde İstanbul’un yöneticisi için bu isim benimsendi.

Şehir Meclisi:

Karar alma yetkisini elinde bulunduruyordu.Meclis üyeleri ve şehremini, Babıâli’nin önerisiyle Padişah tarafından atanıyordu.Osmanlı Düşüncesindeki “Emânet” Kavramının Yansıması

Şehremâneti ve şehremini kavramları, Osmanlı yönetim anlayışında sıkça kullanılan emin ve emânet kavramlarına dayanıyordu. Halk ve şehir, yöneticilere Allah’ın bir emaneti olarak görülüyor ve bu anlayış, yeni belediye yönetim sistemine yansıtılıyordu.

İstanbul’un Alt Belediye Bölgelerine Ayrılması

Şehremâneti, başlangıçta İstanbul’un tamamına hizmet veren merkezi bir belediye yapısı olarak işlev gördü. Ancak zamanla, şehrin alt bölgelerine ayrılması ihtiyacı doğdu ve alt belediye bölgeleri oluşturuldu.

Bu alt kademedeki yerel yönetim yapıları “belediye” olarak adlandırıldı.Yerel belediyelerin yürütme organlarına ise “reis” unvanı verildi. Bu adımla birlikte “belediye reisi” kavramı kullanılmaya başlandı.Şehremâneti’nin Önemi

Şehremâneti, Osmanlı’da şehir yönetiminde modernleşmenin başlangıcı olarak kabul edilir. Geleneksel yönetim anlayışını modern belediyecilikle harmanlayan bu yapı, İstanbul’un yönetimi için önemli bir dönüm noktası olmuş ve Osmanlı şehir yönetim sisteminde reform niteliği taşımıştır.

Şehremini kavramı şehrin tümünden sorumlu üst kademe belediye başkanına verilmiş bir unvan olarak kullanılmaya devam etti. Taşrada belediyelerle ilgili daha kapsamlı düzenleme 1871 tarihli Vilayet Nizamnamesi’nde yapıldı. Buna göre vali, mutasarrıf ve kaymakam bulunan yönetim kademelerinde  belediye de kurulması öngörüldü. Bu belediyelerin yürütme organı “belediye reisi” olarak isimlendirildi. Cumhuriyet Dönemi’nde 1930 yılına kadar “şehremâneti” ve “şehremini” kavramları kullanılmaya devam etti. 1924’te Ankara başkent olarak ilan edilince İstanbul’daki şehremâneti yapısına benzer şekilde Ankara’da şehremâneti teşkilatı oluşturuldu. Yürütme organı için “şehremini” unvanı kullanıldı.1930’da İstanbul ve Ankara’nın yönetimi, Belediye Kanunu ile değiştirildi. İstanbul’da 1855’ten, Ankara’da ise 1924’ten itibaren uygulanan şehremâneti modeline son verildi. Dolayısı ile şehremini kavramı da kullanımdan kalktı. Belediye reisi kavramı ise tüm belediyelerde kullanılmaya devam etti. 1940’lı yıllarda “belediye başkanı” kavramı da resmî olarak kullanılmaya başladı. Bununla birlikte halk arasında belediye başkanı için “reis” ve “belediye reisi” ifadeleri kullanılmaya devam  etti. 2000’li yıllarda günlük kullanımda başkan kelimesinin daha fazla benimsendiği görülmektedir.

Osmanlı döneminde belediye reisleri, seçilmiş meclis üyeleri içinden atanırdı. Cumhuriyet’in ilk döneminde yerel seçimler yapılmadığından belediye reisleri atama ile göreve geldi. 1930 tarihli Belediye Kanunu ile belediye reisinin, belediye meclisi tarafından seçildiği bir yöntem getirildi. Böylece, belediye reisi meclise bağlı bir yetki kullanan makam olarak konumlandırıldı. Bu sistemde belediye meclisi, kendi üyeleri içinden ya da dışarıdan meclis üyesi olma niteliklerini taşıyan bir kişiyi “belediye reisi” olarak seçerdi. Bu seçim, ilçe merkezlerinde valinin onayı, il merkezlerinde ise Dâhiliye Vekâletinin onayı ile kesinlik kazanırdı. Bu durum 1963’e kadar devam etti.1963’te belediye başkanının belediye meclisi tarafından seçildiği iki dereceli yöntem kaldırıldı. Yerine belediye başkanının doğrudan halk tarafından çoğunluk yöntemine göre seçildiği bir usul getirildi. Böylece, belediye başkanı seçiminin merkezî yönetim tarafından onaylandığı vesayet uygulaması da kaldırıldı. Düzenlemenin gerekçesinde, meclis tarafından seçilen başkanların meclis karşısında zayıf kaldığı ve beklenilen icraatları yapamadığı ifade edilmekte ve başkanlığı daha etkin hâle getirmek için belediye başkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi gerektiği belirtilmektedir. 

Türkiye’de 1963’ten itibaren belediye başkanları doğrudan seçilmektedir. Belediye başkanlığı, bir şehrin veya kasabanın yerel yönetiminden sorumlu en üst düzey yetkili makamdır. Belediye başkanı, belediye meclisi tarafından belirlenen politikaların uygulanmasını denetler, şehrin genel yönetiminden sorumludur.Belediye başkanı, yürütmenin başı olmanın yanında, belediye meclisi ve belediye encümeninin de başkanlığını yürütmektedir. Bu nitelikleri yanında, halk tarafından doğrudan seçilmesinin sağladığı siyasi nüfuz ve sahip olduğu yetkilerin sonucu olarak belediye içinde ve yerel siyasette  oldukça güçlü bir konuma sahiptir.Belediye başkanları, emânet kavramı bakımından büyük bir sorumluluk taşır. Toplumsal bir değer olan emânet bağlamında belediye başkanlığını değerlendirmek, başkanın halka karşı sorumluluklarını, güvenilirliğini ve topluma sağladığı hizmetlerin kalitesini incelemek anlamına gelir. Belediye başkanları toplumsal emânetin en somut örneklerinden biridir; çünkü halkın refahı, güvenliği ve genel yaşam kalitesi onların kararlarına ve eylemlerine bağlıdır. Bu çerçevede belediye başkanları-nın emin ve emânet bağlamında taşımaları gerekli bazı nitelikler şu şekildedir:

Güven ve Güvenirlik: Bir belediye başkanı, halkın güvenini kazanmak zorundadır. Bu, şeffaf bir yönetim anlayışıyla, adil kararlarla ve dürüst bir yönetim tarzıyla mümkün olur. Belediye başkanının verdiği sözleri tutması ve halkın ihtiyaçlarına duyarlı olması, güvenilirliğini artırır.Sorumluluk: Belediye başkanları, halkın kendilerine emânet ettiği kaynakları ve yetkileri en iyi şekilde kullanmaktan sorumludur. Bu; altyapı yatırımları, eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel hizmetlerin etkin ve verimli bir şekilde sunulması anlamına gelir. Başkanların bu kaynakları israf etmemesi ve yolsuzluklardan uzak  durması önemlidir.Ahlaki Değerler: Emânet kavramı, belediye başkanlarının ahlaki değerler çerçevesinde hareket etmesini gerektirir. Başkanın adaletli, dürüst ve eşitlikçi bir tutum sergilemesi toplumun geneline örnek olur ve ahlaki değerlerin yaygınlaşmasına katkı sağlar.Sosyal Dayanışma ve Katılım: Belediye başkanı, toplumda sosyal dayanışmayı teşvik etmeli ve halkın yönetime katılımını sağlamalı-dır.

Katılımcı bir yönetim anlayışı benimsemek ve halkın görüş ve önerilerini dikkate almak sosyal bağları güçlendirir ve toplumsal huzuru artırır.İtibar: Belediye başkanının emânete sahip çıkması, uzun vadede hem kendisine hem de yönettiği şehre saygınlık kazandırır. Güvenilir bir yönetici, kriz anlarında bile halkın desteğini alır ve itibarını korur.Hesap Verebilirlik: Emânet, hesap verebilirliği de içerir. Belediye baş-kanları, yaptıkları her eylemin ve aldıkları her kararın hesabını halka verebilmelidir. Bu, demokrasinin ve iyi yönetimin temel taşlarından biridir.Özetle, belediye başkanı, kendisine emânet edilen görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirmeli, halkın güvenini kazanmalı ve topluma hizmet etmelidir. Bu şekilde, toplumsal emânetin gereklerini yerine getirir ve halkın yaşam kalitesini artırır.Şehremininden başkana uzanan süreçte, şehirlerde maddi ve sosyal değişimler yaşanmakla birlikte,  yönetimin emânet yaklaşımı ile ele alınması, siyasilerin ve kamu görevlilerinin halkın hizmetkârı olduğu bilincine sahip olmaları halk nezdinde her zaman önemini korumuştur. Özellikle 2002’den sonra Türkiye’de gerçekleştirilen kamu yönetimi reformları ile katı merkeziyetçi yönetim anlayışı ve  sivil-askerî bürokrasiye dayalı vesayetçi yapının yumuşatılması, halkın emâneti ve hizmetkârı yaklaşımının gelişmesini sağlamıştır.

Belediye başkanlığı makamı, bir güç ya da prestij aracı olmaktan öte, halk adına üstlenilen bir emânet olarak görülmelidir. Başkanlık; toplumun refahı, huzuru ve geleceği için fedakârlık gerektiren bir hizmet yolculuğudur. Başkanlar, bu yolculukta halkın hizmetkârı olma bilinciyle hareket etmeli ve  görevlerinin asıl amacının halkın beklenti ve ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu unutmamalıdırlar.Belediye başkanının sorumluluğu sadece ona ait değildir, toplumun geneline yayılan bir anlayışın par-çasıdır. Belediye başkanının taşıdığı emânet ancak toplumsal ilişkilerin bütününde anlam kazandığında  gerçek bir uygulamaya dönüşür. Başkanın emânet anlayışı, toplumun genelindeki emânet anlayışı içinde biçimlenir. Bu, başkanın sorumlulu-ğunu yerine getirmesinde toplumun da rolü ve katkısı olduğu anlamına gelir.Emânet sorumluluğunun yerine getirilmesinde halka önemli görevler düşmektedir. Halkın, başkanın görevlerini yerine getirip getirmediğini takip etmesi, gerektiğinde onu eleştirmesi ve doğru kararlar almasına yardımcı olması gerekir. Vatandaşlar, belediye hizmetlerinin kalitesini, etkinliğini ve adaletini gözlemleyerek, başkanın ve belediye yönetiminin performansını sürekli değerlendirmelidir. Bu ilişkide, belediyenin hesap verebilir ve şeffaf olmasının yanında siyasal katılım ve yönetişim mekanizmalarının etkin işletilmesi anahtar role sahiptir.Hesap verebilirlik, belediye başkanının ve ekibinin, aldıkları kararlar ve yürüttükleri projeler hakkında halka düzenli olarak bilgi vermesiyle sağlanır.

Şeffaflık ise belediyenin mali durumundan projelerin ilerleyişine kadar her türlü bilginin açık ve erişilebilir olmasını gerektirir. Bu sayede halk, belediyenin kaynaklarını nasıl kullandığını ve ne tür hizmetler sunduğunu net bir şekilde görebilir.Siyasal katılım, vatandaşların seçim-ler dışında da belediye yönetimine katkıda bulunmalarını ifade eder. Yerel yönetim toplantılarına katılım, kamuoyu yoklamaları, referandumlar ve vatandaş inisiyatifleri gibi araç-larla halk, belediye politikalarının şekillenmesinde aktif rol alabilir.Yönetişim mekanizmaları ise belediye ile vatandaşlar arasında sürekli bir iletişim ve iş birliği sağlar. Çok aktörlü bir yönetim anlayışına vurgu yapan bu kavram, yöneten-yönetilen ayrımını azaltarak, birlikte yönetmeye odaklanır. Egemenlik ilişkisi yerine ortaklık anlayışını getirir. Bu mekanizmalar, vatandaşların geri bildirimlerinin dikkate alındığı ve politika oluşturma süreçlerine dâhil  edildiği bir ortam oluşturur. Aktif vatandaşlık, siyasal temsilcilerin üstlendiği emânetin korunması ve etkin kullanımı için toplumsal bir çerçeve oluşturur.

Sonuç olarak, belediye başkanlığı emânetinin başarılı bir şekilde taşınması hem başkanın hem de halkın ortak sorumluluğundadır. Halkın aktif katılımı, eleştirisi ve katkıları; belediye yönetiminin daha hesap verebilir, şeffaf ve etkili olmasını sağlar. Bu karşılıklı sorumluluk ve iş birliği; kapsayıcı, katılımcı ve adil bir yerel yönetim için gerekli temel taşları oluşturur.